28 Temmuz 2011 Perşembe

Telefon almak isterim, kime sorarım? Hepsiburada.com mu ? Neden olmasın?

Arkadaşlar, dolar artı ay kriz geldi, yine düştü derken... Telefon almaya niyetlendim hem fiyatları bulabileceğim hemde teknik özellikler dışında danışabileceğim bir yer aradım.

Aslında bir teknoloji markette çalışan bir akrabam var, açıp ona sormak yada biraz sohbet edip birlikte araştırmak güzel olurdu ama ben başka bir yolu tercih ettim. Çoğumuzun yaptığı gibi... hepsiburada.com'u kullandım.

Şimdi burada öne çıkarmak istediğim hepsiburada.com'un iyi yada kötü yanların değil. Değinmek istediğim satın alma kararımızın nasıl da değiştiği.




Artık çoğumuz word of mount etkisini biliyoruz, bir kişinin önerisi üzerine satın alma kararının nasıl değiştiğinin de farkındayız. Hatta bu yıl özellikle pazarlamacılar sosyal medyanın satın alma üzerinde çok etkili olacağını söylüyor. Tabi onlara karşı gelecek haddim yok ama dikkat çekmek istediğim bir husus var.


Tüketici olarak ben;

1) Sadece arkadaşlarımdan etkilenmiyorum.
2) Ürünü kullandığını düşündüğüm kişiler satış danışmanlarından daha etkili
3) Sadece şikayet sitelerine bakmak, satın almayı düşündüğüm ürün için pek tercih edeceğim bir eylem değil.Çünkü almak istiyorum almamak değil..
4) Özellikle eletronik ürünlerde teknik spesifikasyonlara baktığınızda tıpa tıpa aynı tablolara sahip ürünler ve nasıl seçeceğim?

gibi yargılarım var. Tabiki facebookta gördüğüm arkadaşımın aldığı yeni telefon çok hoşuma gitti ama satın almak istersem yine yukarıda yazdığım şeyleri kontrol edeceğim. Kilit nokta bilinçli müşteri ve bunun artması :)



Sonuç olarak, o an ürünü almayacak olsam bile ilk gideceğim yer hepsiburada... çünkü bana ürünü araştırma ve karşılaştırma imkanı sağlıyor. Bir mağazadaki satış danışmadanından daha iyi karşılaştırma taboloları smout olarak beni tatmin ederken, yapılan yorumlar manevi ve gönül rahatlığı ile ürünü almamı sağlanıyor/yada sağlamıyor.

Örneğin telefon örneğinden devam edelim, ilk önce teknik özelliklerine baktım, sonra yorumlarıan baktım ki çoğu yorum yapan kişi zaten önceden kullandığı ürünlerle de kıyaslağı için kafamda telefonu bir yere oturtum. İstersem alttaki en çok satınlarla da kıyasladım ve gönül rahatlığıyla ya oradan aldım yada bilgi dolu olarak mağazaya gittim ki ürünü birde göreyim dokunayım.

Diyeceğim odur ki, evet arkadaşlar önemlidir ama iş satın almak kararına gelince ne eğitimini bildiğimiz, ne yaşı,işi,statüsünü bildiğimiz insanların yaptığı yorumlar daha önemli olabiliyor. Bir ürünün altında sadece 4- 5 olumsuz 150 tane olumlu dönüş gördüğünüzde arkadaş/yada akrabanızın olumsuz yanıtları silinip gidiyor. Yada sosyal medya önemlidir satın alma kararını tabiki etkileyecektir ancak üründen ürüne çok değişken bir yapıda olacak bu etkileşim. Sosyal medya yorumları kontrol altında tutulurken asıl önemli olan alış-veriş sitelerinin yorumları olacaktır. ( yaşımın haddini bilerek söylemek istiyorum :) )

26 Temmuz 2011 Salı

Ted.com: başımıza gelebilecek en iyi şey

İnternetin de çöplüğe dönüştüğü bu zamanlarda başımıza gelebilecek en iyi şey  ==>  işte bu sitedir :)



Bu yazımda Ted.com nedir, ne değildir, nasıl buldum, nesine hayran kaldım tek tek açıklayacağım, çünkü hepimizin ziyaret etmesi gerektiğine inanıyorum.

Ted.com binlerce yetkin insanı başka bir yerde asla bir arada bulamayacağınız ve ilginizin olmadığı bir konu hakkında bile izlediğiniz konferanslar sayesinde daha çok şey öğrenme isteğiyle yanıp tutuştuğunuz ender site, belki de tek sitedir. (alıntıdır :) )

Bence nedir, kesinlikle ilham, özgüven ve gelecek umudurdur. Can sıkıntısı mı o videoları izlerken hiç birşey kalmıyor. Daha çok daha çok daha çok bilgi diye ağzını açıp dinliyorsunuz. O videodan diğerine geçiyorsunuz bazılarının sunumlarına, bazılarının sunum yeteneklerine, bazılarının ilhamına, konusuna, inanç gücüne ve azmine liste bu şekilde uzayıp gidiyor... hayran kalıyorsunuz.

Konu ilginizi çok çekmişse, o tüm yorumları tek tek okuyorsunuz ve dünyanın her yanından yetkin insanların takdirlerini itirazlarını içinize sindiriyorsunuz.

Nutuk dinlemek için bişeyler izlemek mi? Biz zaten bundan kaçıyoruz diyen varsa aranızda birde bu nutukları dinlesin diyorum. Yapay organ geliştiren bir kızdan, yapay 6. his çalışmalarına, savaşın matematiğinden, hafif malzeme heykeltraşlığına hobiniz olmayan, hatta ilgi alanınıza girmeyen bir çok konu sizi hayretler içinde bırakıp, bilgilendiriyor. Evet youtube'da komik videolar izlemekte zevkli ama bizim için böylesine özel seçilmiş derlenmiş konuşmaları bulabilmek imkansız.

Öncelikle neden bahsettiğimi anlamanız için bir video paylaşıyorum. Eğer izlemek istemiyorsanız, video ile ilgili özeti de videonu altına yazacağım. Ancak bunun benim kendi motivasyon cihazım olduğunu da söylemek istiyorum. Bu video umudum her kırıldığında izleyeceğim, hem kadından böyle bir yenilik yarattığı için ilham alacağım hemde o güzel heykeller ile dinginleşeceğim  bir motivasyon cihazı benim için :)

Janet Echelman: Hayalgücünü Ciddiye Almak



Janet Echelman kendisini böyle bir yeniliği yapması gereken son kişi olarak tanıtıyor. Öncelikle biraz ondan bahsetmek gerekirse, kolejden sonra sanata ilgi duyduğu için 7 sanat okuluna başvuran ancak 7sinden de ret alan ve kendi kendine 10 yıl boyunca ressam olmaya çalışan bir kadın. Hatta ne mühendislik, ne mimarlık mezunu.

Bu kadın 14 yıl önce fullbright bursu alarak, hindistana sergi açmak için gidiyor. Ancak sergi gününe gelemiyor resimleri, sergide göstermek için acil birşeyler yapması gerekiyor. O da, sergisini açacağı balıkçılık kasabasında ünlü olduğu için heykel yapmak istiyor ancak bu döküm heykelleri yapmak hem çok para ve zaman gerektiriyor. Çaresizce deniz kıyısında yürürken balıkçıların tek renk ağlarını görüyor ve onlardan yardım alarak ilk heykelini gerçekleştiriyor. Farklı renkler ve örgülerden oluşan, rüzgarla doğal hareketler veren ilk hafif heykel. 

Hikayenin bundan sonrasını anlatmayacağım, gelen bir çok teklif ve hepsinin ayrı zorluğu sanat ve bilimin birleşmesi ve herşeyi başlatan küçük bir ilham kıvılcımı...

Videoyu zevkle izleyeceğinizi umuyorum.

Peki videoda olmayıp, Ted.com'u anlamlı kılan bir şey daha yorumlar... Bu videonun yorumlarına baktığınızda insanlardan kuşlar için problem olur mu sorusunu görüyorsunuz ve Janet bu soruyada yanıt vermiş. Kendisi de bu heykelleri dikerken zaten bu konu üzerinde çalışmış. Cevabı ise başka bir şey öğretiyor: Kuşlar hiç ağacın içine doğru uçarken gördünüz mü?  Tamen hafif ve rüzgarla uyumlu olduğu için doğanın bir parçası gibi davranıyor bu heykeller ve kuşlar için de bir sorun oluşturmuyor.

Hem Janet Echelman hem de Ted.com'u çok çok tebrik ediyorum, böyle güzel paylaşımlar için... ve hepimizin onlar sayesinden bilgiyi güzel bir şarap gibi tükettiğimiz günlerin gelmesini diliyorum :)

24 Temmuz 2011 Pazar

PEGASUS'DAN geleneği halka açan tanıtım, uçaklara kızlarımızın adını verelim!

Öncelike katılmak isteyenlerin http://www.dunyaninenguzelhediyesi.com/ adresindne katılabileceğini belirtip, yazıma geçmek istiyorum.

Dün TV açıkken, kitap okumaya çalışıyordum birden duyduğum reklam çok ilgimi çekti. Gerçi daha önceleri benzerlerini TV ve internette görmüştüm ama duyarduymaz verdiğim tepki " Niye yapayım bunu" olduğu ilginç bir  kampanya olduğunu itiraf etmeliyim.  Ancak neymiş diye internette araştırmaya da ittiğini itiraf etmeliyim ki kızım yok :) ehehe.


Reklam filminden anladığım, Pegasus'un yeni alacağı uçaklara ki kendileri Boeing 737/800   oluyormuş, sizin kızının ismini koyma imkanı verdiği, ve bunu niye yapacağınızı da kızına hediye vermek amaçlı olabileceği.

Aslında ilk duyduğumda bana çok saçma geldi,çünkü Turkcell'in benzer kampanyası ile kıyasladım hemen. O ne miydi, biraz hatırlarsak.
 "Turkcelin çocugunuz yeni cellocan olsun kampanyasını...
   Aileler genellikle çocuklarının TV'ye çıkmasından, reklamlarda adının geçmesinden gurur duyup mutlu oluyor ve bu yüzden gerekirse facebook'ta kendi çocuklarını Turkcell ile birlikte tanıtıyor ve en çok oy alan çocuk, turkcell'in yeni cell-o canı oluyor"


Şirket için çok faydalı  ve fizzy'i etkin kullanan süper bir kampanya olduğunu düşündüren bir çalışmadan sonra pegasus'un çocukları kapsayan bu çalışması bana başarısız bir girişim geldi.

Niçin mi?
  -Öncelikle kızınızın ismini niçin bir uçağa vermek isteyin ki?
           * Evet bazıları için bir vapura binerken bile orda görülen isim anlamlı ve heyecan verici, uçağın ki inanılmaz birşey olabilir.
           * Hatta kızınıza senin ismini bir uçağa koyduk diyebilemek, ilerde onu gerçekten mutlu edebilir. İnsanların isimlerine ait fidanların olması bile hoş bir duygu veriyor.
           * Aileleri de reklam filminde oynaması yada yeni imajı olmasa da benim kızım fikri ile tatmin edebilecek bir olay.

Ancak sonuç bukadar pozitif duygu oluşturabilecek bir fikir olmasına rağmen değişmiyor.  Niçin vermek isteyeyim ki? Pegasus tek tercih ettiğim yada savunuculuğunu yapabilecek kadar bağlı olduğum bir havayolu şirketi mi?

Bu çerçevede, çalışanların çocuklarının isimlerini vermenin çok mantıklı ve güzel bir uygulama olduğu kanaatinde olduğum gerçeği yanında hakla arzın çok çok ta önemli olmadığını düşünüyorum.

Peki amaç neydi? Bencesi bu kampanyada öne çıkan özellikler
    - Hedef kitleye deneyim yaşatan bir pazarlama kampanyası oluşturmak
    - Çalışanlar kadar müşterilerinde aileden olduğunu vurgulamak
    - Geçmiş yıllardan bu yana en yeni uçak filosuna sahip olduğunu gösterirken, büyüp yatırıp yaptığını vurgulamak.
    - Satıştan ziyade marka bilinirliği ve güç gösterisi içeren bir kampanya

olabilir diye düşünüyorum. Ve bu amaçlara da başarı bir şekilde hizmet ettiği kanaatindeyim. Ancak kampanya bu amaçlara hizmet edecek şekilde daha iyi senarize edilemez miydi?




Örneğin,

Deneyim yaşatma:  Sadece kız çocuklar olması, çok sınırlı bir katılım koşulu içermesi ( yaş sınırı çok dar yanılmıyorsam) ve özellikle "ben" yargısı artarken reklam ve pr çalışmalarının "ben"'i yeterince vurgulaması... örneğin ben kızımın adını göklerde uçuran bir babayım imajı vurgulanabilirdi ve deneyim tatminini arttırabilirdi diye düşünüyorum.

Fizzy: Gönderenler arasından yapılan çekiliş. Çok çok kötü bir fikir, yani kazanmak için yapabileceğiniz hiç bir şey yok, en azından bir facebookta reklamını yapmanız gerekmiyecek bile olsa kendi sitesi üzerinden bir fotograf yarışması olabilirdi.

Bu arada bu Pegasus'un çocuk yıldızları kullandığı bir çok sevimli reklam ve videosunun olduğunu da gördüm. Aslında bir uçakla özdeşleştirmek için süper bir strateji olduğunu ve gelecekte de çok daha iyi kullanılabileceğini düşünüyorum.

Bu güzel kızlarımın ( uçakların ) göklerde bol bol uçuş yapmasını ve halkımızı güzel güzel taşımasını diliyorum. Ne diyelim hayırlı olsun :)





23 Temmuz 2011 Cumartesi

Olayların değil düşüncelerin filmi: Flipped

Dün bloglar arası dolaşırken Eteğimden Dökülen Taşlar diye bir blog  buldum ve ilk yazısı olan Flipped'dan etkilenerek bugün hemen izledim. Gerçekten de herkese tavsiye ederim!

Filmle ilgili söylemek istediklerimi özetleyen cümlemi zaten yazımın başlığında bulabilirsiniz. Filmin anlattığı bir olay yok. Yani hikayenin içerisinde olan önemli olaylar serisi, birilerinin fikirlerini yönlendiren durumlar, tesadüfler değil asıl olan.  Sadece DÜŞÜNCELER ve DUYGULAR var. (hatta çoğu zaman izlediğiniz durumdaki konuşmalar okadar az ki, genellikle ya Julie yada Bryce durumu açıklıyor oluyor :) )
Ve filmi bir çok filmden ayıran özellik ise, aşkı ve hayatı 2 tarafın penceresinden de göstermesi. Örneğin filmdeki karakterimiz olan Bryce, filmdeki kızımız Julie ile tanıştığında öyle korkmuş ve nefret etmiştir ki yaptığı tek şey ondan kaçmaya çalışmak olmuştur. Ancak daha sonrasında aynı sahneyi Julienin düşüncelerinden dinlediğinizde onun tam olarak delirdiğini ve karşısındaki kişinin elini tutmasının gelecek için önemli bir vaat olduğunu öğreniyorsunuz.


Öncelikle olaysız bir film olmasına rağmen, insanların duygu ve düşüncelerinin nasıl değiştiğini, yanlış anlaşılma denen bir şeyin olmadığını zaten herkesin olayları kendince anladığını, aşkın gelmek ya da gitmek için çok büyük sebeplere ihtiyaç duymadığını öyle yürekten anlıyorsunuz ki asla sıkılmıyorsunuz.

Film de en çok beğendiğim replik şu oldu: (aynısını yazamayacağım belki ama bir fikir verebilir) bu repliği erkek karakterimizin dedesi söylüyor.

Dürüstlük, gerektiği anda zor gelebilir ama gelecekteki acı ve ızdırıptan kurtarır.

İçinde bulunulan durum ve dedinin sözleri öyle bir denk geldiği için buna yürekten inanarak hak verdim. Bir diğer önemli detay ise filmdeki Çınar ağacı, insanların sadece insanlara değil, diğer canlılara da nasıl bağlandığının somut kanıtı olarak yer alıyor filmde. Ve özellikle çınar ağacı ile ilgili sahneler sizi duygulandırıyor, bu ilk aşktan çok!

Filmle ilgili 2. sevdiğim şey ise karpuz kokulu saçlar :) Oğlan kızın tamamen aşkından çıldırıp onu kokladığını düşüğündüğü o günlerde, kızımız aslında onun kendisine iyi davrandığını ve değiştiğini düşünüp ondan iyi kokular alıyor hatta bunu saçlarının karpuz gibi kokmasına bağlıyor. Bu sahneyide aşağıdaki fotografta görebilirsiniz. 

 Ömrümde hiç karpuz kokulu bir saç duymadım ama demekki koklayanlar oluyormuş :) Ey aşk nelere kadirsin demek istiyorum :) !

Tüm bunların yanında ancak filmin görselindeki "you never forget your first love" cümlesinden pek etkilenmemenizi öneriyorum, çünkü böyle tutukulu bir aşkı anlatmıyor film. Filmin tüm çekiciliği sadeliği ve 2 taraflı bakış açısı, eğer slogandaki gibi bir film istiyorsanız Notebook' u öneririm.

Yazımı son olarak filmin anlamlı sahnelerinden birisi ile bitirmek istiyorum, yeni başlangıçlara ....


22 Temmuz 2011 Cuma

Kampüste Uyumak!

Immm! Okul hayatın boyunca asla yalnız kalıp, bir köşede uyuma... Sonra mezun olunca uyumak için kampüsü kullan..

İşte kampüs hayatı bu işe yarıyor. Galiba bundan sonrada  ne zaman canım sıkılsa, ne zaman uyumak yada kaçmak istesem 2. bir evim var. Biliyorum, okurken sana çok küfrettik, çok şikayetçi olduk ama mezun olduğumuzda da bizi böyle bağrına basmaya devam et :)

güzel güneşli bir günde, 75'in karşısı ve elektirik elektroniğin arasındaki, servislere giden yol üzerindeki ağaçlı yeşillik alan... İşte uyumak için mükemmel bir yer!


Yaklaşık 1 yıldır, maslak kampüsünden uzağım. Kimya mühendisliği eğitimim bitip, işletme müh. tamamlamak için sadece maçkaya gitmeye başladığım son 1 yılda, orayı çok ihmal ettiğimi itiraf etmeliyim.

MT görüşmelerinin bir parçası olan asssesment center uygulaması için Avcılara gidip ( saat 5,45 te yola çıktım öğlen 1 gibi işim bitti ) akşamda arkadaşlarımı göreceğim için hiç anadolu yakasına dönmek istemediğimden en mantıklı şeyin bir yerlerde uyumak olduğuna karar verdim.  Ve arkadaşlarımda Maslakta çalıştığı için en uygun yer bizim KAMPÜS'tü tabiki. Okula geldiğimde yorgunluk ve açlıktan tansiyonum düşmüştü. Zarzor kendimi  KAMPÜSCAFE'ye atıp, burger ve soda sipariş ettim.  Artık tekrar dünyaya döndüğümde saat 15:30'du.Arkadaşlarım da 17:30 gibi geleceklerdi. Tek gereken uygun bir uyku yeri bulmaktı :)

Tabi öncesinde okulda asistan olarak çalışan arkadaşımı görmek istedim, uyumadan önce vakit geçirebilirdim. Ancak o da meşgul olduğu için bu festival zamanı çok kullanılan yeşillik alana yönedim, ve uygun bir ağaç altı buldum :)



Yaz okulu olduğu için çok fazla çiftte yoktu ortalıkta :)


1. İlk önce sırtımı ağaca yaslayıp uyumak istedim ancak ağaçtan inen karınca ve örümceklerden içim hiç rahat etmedi.

 2. Uzanarak uyuyayım dedim, ama eteğim olduğu için içim rahat etmedi, bende yanımda olan pantolonumu eteğin altına gerçirip öyle yattım.
3. Çantamdan da yastık yaptım mı herşey süperdi
tabi karınca ve örümceklerin arsız tacilerini saymazsak :)

Taa ki saat 5'i gösterene kadar :)

Ve sihir bozuldu, çünkü mesai bitimi olduğu için herkes akın akın geçmeye başladı, ilk önce etekten kurtulup oturdum. Sonra saçlarımı düzelttim, sonra güneş gözlüğü taktım :) :) eheh cidden komikti, taki asistan arkadaşım gelene kadar.

Böyle güzel bir günü, güzel bir yerde cidden huzur içinde uyurak geçirmek çok zevkliydi. Aslında arasına kaçamak yapmak için okula gitmeyi düşünüyorum. Çünkü özellikle yalnızken harika vakit geçirmek için birebir :)



21 Temmuz 2011 Perşembe

Coffee House/ page one... İşte aynı konsept ancak hissedilebilir fark

Şuanda bir çok online kore dizisi izle forumunda genellikle Coffe House ismi ile bulabileceğiniz bir dizi...

Oyuncuları mı? Şu aralar özellikle "Lie to me" dizisinden tanıdığımız ve çılgın kahkahaları ile sevdiğimiz  Kang Ji Hwan ( kendisi kim miydi aşağıdadır :) )

Ancak dizimizin  asıl bombası bu sefer erkek oyuncu değil, bence kesinlikle bayan oyuncudur. Evet diziyi izlediğimde bu kadar güzel bir kız olabilir mi dedim. Kendisi Park Si Yeon daha önce farklı dizi ve film çalışmalarıyla kendisine ait büyük bir hayran kitlesi var diye biliyorum.
Ancak bu diziyi viki.com'dan izlerken, sürekli çevirmenlerin bu kızımın oynadığı karakter ve hatta bazen kızımın güzelliği hakkında kötü yorumlar yaptığını gördüm. Herhalde bu sefer dizi de tek bir erkek ve onun etrafındaki kızlar anlatıldığı için böyle oldu dedim. ( Biliyoruz ki genellikle asıl kızımızın etrafında 2 erkek vardır, ikisinide oyalar senaryomuz bizde çatlarız 2 side olabilir diye :) )

Şimdi dizinin farkı ne! (Bundan sonrası cidde spoiler arkadaşlar for your info :) )

1. Çok komik! öyle bildiğiniz bizim diziler gibi değil, esas kızımız da esas oğlanımızda harika karakterler, ve onların olaylar karşısındaki tutumları, çılgın istekler, sonsuz vurdumduymazlıkları. Sizin için ters takla atmasalar ve komik durumlara düşmeseler bile, bu karakterler  hassaslığı, esprileri, istekleri, yaşayışları ile izleyeni çok eğlendiriyor.

2.Çok gerçekçi! Yani bu zamana kadar koredizis=moder masallar, bol bol külkedisi vs diye düşündüm ve bu masalları da severek izledim itiraf ediyorum. Ancak bu hikayemiz farklı çünkü çok gerçekçi örn: eğer düğüne engel olmak istiyorsan, düğünde gelip gelini kaçıramazsın gerçek hayatta bu olmaz. Ama düğünde manşetlik bir kavga bu işi görür. 2. Seni seven ama seninle olamayacağını söyleyen bir adam seni öpse bile bir öpücük için hayatını onu elde etmeye adayamazsın, sürekli onu beklemezsin ve gitmesine izin verirsin. Ağladığını görsün istemezsin ama görürse de kaçmazsın.

3. Hep becereksiz sorunlu kızlar aşkı bulacak diye bir şey yok. Bu sefer esas kızımız zeki, çok çok güzel, başarılı bir şirketin başkanı, kötü huyları yok, normal arkadaş ilişkileri olan birisi ve hiç ilişkisi olmamış değil eski nişanlısı var. Esas oğlanda azıcık yazar olmanın verdiği delilikle kafadan çatlak olsa da asla deli veya eksik değil sadece anlaşılması zor birisi oda çok gerçekçi :)

4. Evet tüm bunlara rağmen hepimizin sevdiği, o toy, yeni yetme, süper beceriksiz, kolay ümitlenen, komik, azimli ve hırslı kızımızda orada tüm film boyunca aşkı o mu bulacak diye düşünüp duruyorsunuz. Ancak senaryo cidden mükemmel örülmüş, asla çok fazla şikayetçi olmuyor, kimseden aldatıldığı yada aldattığı için nefret etmiyorsunuz.

5. 2 esas kız bir biri ile düşman değil, sadece birbirlerini anlıyorlar ve sürekli normal bir ilişki içerisindeler.


Veee filmde çalan süper bir şarkı var, dizinin esas kızı ile ve oğlanı ile görüntüleri içeren bu mv'yi de paylaşmak istiyorum. Ben bayıldım sürekli dinliyorum :)




15 Temmuz 2011 Cuma

... Bankasının MT mülakatı

 Dürün yüzümdeki yaralarım ve tüm cesaretimle, bir bankanın düzenlemiş olduğu MT' programının 2. aşaması olan grup mülakatına gittim.

2.45'te olan randevum için 2.30da oradaydım. Saat 2.35 gibi olduğunda güvenlik görevlisi gelerek, 2. 15 seansını davet etti. O an dedim "..çtık" :)
2.30, 2.45 oo bizi kaçta alacaklar acaba.

Daha sonra masa etrafından toplananlarla sohbet etmeye başladık,5 MT adayı ve birde normal pozisyon için tecrübeli bir İKcı vardı masamızda.  Seansaların sadece 15, 45 olarak öğrendiğimde yine sevindim, sıra hızla gelecek dedim, ancak olmadı saat 15,45'e kadar sohbet ettik :)

Masadakilerden biraz bahsetmem gerekirse,

*Beni ilk şok eden: şehirdışından gelen kız: Kendisi Eskişehirden kalkıp gelmiş mülakata, aman aman dedirttirdi, türkiyede işbulmak bukadar mı zor! Zaten sürekli olarak iş görüşmeleri için İstanbul ve Ankaraya gidip geliyormuş :(, gerçekten çok zor , iyiki İstanbul'da yaşıyorum.

*Çok konuşan çocuk: Arkadaş izmirden geliyordu galiba, ekonometri mezunu, askerlik yapmış, amaa o ne kendine güvendir, o ne çok konuşmaktır :) Eehehe eğlendirdi beni diyelim, ama mülakatta yaptığı kadar olamaz :)

*İlaç sektörüründe zaten şu anda İK generalist olarak çalışan bayan: Bu bayanın anlattıkları ilginçti, çok konuşan cocugu üzerine assesment center uygulamalrından bahsetti. İşte İKcınun öneriler:

    -Eğer ön planda değilseniz, ve iyi bir fikriniz yoksa öne çıkmak için gereksiz sivrilmeyin
    -Destekleyici olmak genellikle iyi ve başarılı bir stratejidir, ne susun ne de saçma çıkışlar yapın iyi bir fikir varsa destekleyin,
    -Kendi fikrinizi kabul etmek, ikna yeteneğinizi göstermek için çok uğraşmayın
   
Bende daha önceden case studylere girdiğimi ancak farklı assesment center uygulamasında olmadığımı söyledim, o da bize yaptıkları farklı uygulamalardan bahsetti

Yeni mezunlar için role play:

    *Bir grup olarak kamp yerinde olduğunuzu düşün, aniden bir yangın çıktı ve etrafta balta,kova, bıcak gibi malzemeler var, hangisini aldınız ve ne yaptınız şeklinde bir çalışmanın yapıldığını anlattık.

Ve ayrıca assesment centerların, eleme değil de terfilerde seçme ve yerleştirme amaçlı kullanıldığını söyledi.

Bizim banka mülakatımızda:
          * Gerçek bir grup çalışması olduğunu söyleyemem
          * Öncelikle herkes kendisini tanıttı
          * Daha sonrasında 8 dk'lık süre içerisinde verilen konu üzerinde tartışmamız söylendi
Konu: Yüksek ücretli, uzun çalışma süreli, arkadaş ve ailenize daha az zaman ayırdığınız bir iş mi yoksa düşük maaş, az çalışma saatli, arkadaş ve ailenize daha çok zaman ayırabildiğiniz bir işi mi tercih edersiniz.
 Şeklinde, çokta tarışmaya açık olmayan, herkesin kendi görüşünü belirtebileceği ve genellikle uzlaşmaya varılamayacak bir konuydu diye düşünüyorum. 8 dkda da herkes kendi fikrini söyledi zaten bu atılgan çocuktan fırsat buldukça :)

Gelecek hafta olan 3 saatlik assesment center uygulmasının (farklı bir şirket) daha farklı ve zorlayıcı olacağını düşünüyorum, yine de onun için hazırlık oldu bence.

Bu tarz etkinlikler katılacak herkese başarılar dilerim :)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Uçuk mu? Aman Tanrım !

Dün gece, geç vakte kadar Oh!My Lady isimli kore dizisinin bölümlerini izledikten sonra uyudum. Ve üzerimde bir kaç gündür taşıdığım aşırı yorgunluk hissiyle sabah uyanabildiğimde saat 12'ye geliyordu.
Dudağımın üstünün biraz gerildiğini ve sızladığını hissettim, banyoda gidip aynada kendimi gördüğüm de şok oldum.


Uçuk !!!!!!!!!!!!!!!!
Hem de burnumla üst dudağım arasındaki 3 yerde!

Öğle yemeği molasının bitmesini bekledikten sonra direk aile hekimimin yanına gittim, tabi gidene kadar uçuk olduğunu bilmiyordum ve gittiğimde doktor gayet normal bir şekilde uçuk olduğunu söyledi. Ben bir kaç gündür halsiz hissetiğimi söylediğimde boğazlarımın ağrıyıp ağrımadığını sordu bende olumsuz yanıt verdiğim de önemli bir şey olamayacağını söyledi. Vücut direnci düştüğünde çıkması normalmiş! İlginç olan her gün spor yapıyorum, iyi besleniyorum ve iyi uyuyup, güneş alıyorum, nasıl olurda vücut direncim düşer ve halsiz hissederim bende bilmiyorum.

Sonuç olarak doktorun vermiş olduğu antiviral uçuk kremini aldım ve eczacımdan birde C vitamini istedim. Hatta ismini de vereyim sizede yardımcı olabilir. Uçuk kremi olarak Sandozun Aklovir %5 Krem  C vitamini olarak ise CeviMAX (Salutis'in) aldım. Toplamda 12 TL civarı tuttu. Aile hekimimin dediğine göre 3 ile 5 gün arasında düzelirmiş.

Yarın önemli bir iş görüşmesine gideceğim için moral biraz  bozuk ama böyle küçük bir haratsızlığın beni demotive etmesine izin veremem. O yüzden Elif Fighting !

Uçukla ilgili biraz bilgi vermek gerekirse; (Kaynak: GlaxoSmithKline)
Uçuğa neden olan Herpes simplex virüsü vücuda girip ilk enfeksiyonunu yaptıktan sonra o bölgeye yakın sinir düğümüne yerleşir ve uçuk oluşmasını tetikleyen faktörler devreye girene, yani vücudun zayıf düştüğü ana kadar orada kalır. Yapılan araştırmalar, dünya nüfusunun %80'inin yaşamları boyunca en az bir defa uçuk geçirdiğini göstermektedir. Günümüzde Türkiye'de her yıl 8 milyon kişinin uçuk nedeniyle sıkıntı ve acı çektiği tahmin edilmektedir.

Uçuk Oluşumunu Tetikleyen Faktörler Nelerdir?
  • Stres
  • Ateş, soğukalgınlığı, grip
  • Aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar
  • Hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi)
  • Aşırı yorgunluk ve uykusuzluk
  • Dişe yapılan müdahaleler (diş çekimi dolgu vb.)
  • Diğer enfeksiyonlar
  • Aşırı alkol
Uçuktan uzak kalabilmek için sağlıklı beslenmek de önemli. Yapılan araştırmalar bazı yiyeceklerin uçuk oluşumunu azaltırken, bazılarının da uçuğun tekrarlanmasını kolaylaştırdığını göstermektedir. Araştırmacılar diyet yapanlarda uçuk virüsünün harekete geçmemesi için Lisin içeren besinleri almalarını, Arjinin içeren besin maddelerinden de uzak durmalarını önermektedirler. Bu amaçla diyetlerde Lisin içeren tavuk, patates, süt, bira mayası, fasulye ve balık besinleri alınmalı, Arjinin içeren çikolata, yer fıstığı, bira, üzüm, mısır gevreği gibi yiyeceklerden uzak kalınmalı.

Tedavi:
Uçuk tedavisinde kullanılan asiklovir etken maddeli ilaçlar uçuğun başlangıç safhasında kullanıldığında uçuğun çıkmasını engeller. Uçuğun ilerleyen dönemlerinde kullanıldığında ise viral yayılımını engeller ve kabuklanma dönemini çabuklaştırarak iyileşmenin kolay ve kısa zamanda olmasını sağlar.

12 Temmuz 2011 Salı

Kariyer.net versus yenibiris.com

Üniversiteden yeni bir mezun olarak haftada en az 15 saatimi internette iş arama ve başvuru yapma üzerinde harcadığımı itiraf edebilirim. Nasıl mı arıyorum, önceleri sadece kariyer.net  üzerinden ilgilendiğim tüm firmaları aratıp, iş fırsatlarına bakıyor, yada fresh graduate, junior vb key wordlerle arama yapıyordum. Ancak sonrasında okuldan Kep almaya gittiğimde bana hediye edilen "yeni mezunun iş rehberi" isimli küçük kitapçık sayesinde yenibiriş.com ile tanıştım. Kitapçığın hepsini okudum çünkü gerçekten eğlenceli ve doğru bilgiler içeriyordu, güzel öneriler ve ipuçları vardı.




Daha sonrasında bir değişiklik yapıp sitesindeki ilanlara göz atayım dedim. Açıkçası  bence bir karşılaştırma yapmak gerekirse

Kariyer.net                                                                      yenibiris.com                     
*İlan veren firma  sayısı daha fazla                                     *İan veren firma sayısı daha az
*İlan veren firmaların niteliği ( büyüklük,                             *İlan veren firmalar genellikle daha küçük ölçekli
çalışan sayısı vb ) daha fazla
*İş arayanlar için kullanım tam bir fiyasko                          * İş arayanlar için user-friendly arayüz
*CV bırakmak zor                                                            *CV bırakmak kolay


Bu gibi nacizane gözlerim sayesinde diyebilirim ki, yeni bir işte gerçekten yüksek bir potansiyel var, çünkü artık çoğu firmanın kariyer.net'e ilan verdiği kadar aynı ilanları yenibiris.com'da da yayınladığını görüyoruz.  Eğer yenibiris.com iş veren sayısı ve niteliğini yeterince arttırısa, kariyer.net'in onun karşısında dayanması çok kolay olmayacaktır. Çünkü bir iş arama sitesi için bence içerisinde size uygun bir sürü iş olmasından ziyade size o işeri kolaylıkla sunuyor olması önemlidir.

Kariyer.net'te yaptığın ayrıntılı bir taramada dahi önünüze 2500 tane ilan incelenecek 50 syf gibi şeyler çıkıp bunlardan %70'ine hiç bakmıyorsanız, boşa giden saatleri bir düşünün.

Aynı zamanda kariyer.net'in bu zayıflığını yakalayıp devre dışı bırakmasından ziyade, yenibiris.com'da + olan güzel bir özellikten bahsedeyim.

Örneğin ilanları incelerken bir firmayı beğendiniz ve diğer ilanlarına da bakmak istediz. Hemen tıklandınız ve karşınıza 75 ilan çıktı, 6 syf olduğunu farz edelim.  Kariyer.nette sayfaların hepsini  tek tek ziayret etmelisiniz, ancak yenibiris.com'da filteniz yan tarafta durmaya devam ediyor, yan tarafatan hemen tecrübesi 2 yıldan az olanarı seçtiniz ve ilan sayısı 10'a indi, finans departmanına ait işleri görüntülemek istediniz, ilan sayısı hemen 3'e düştü. Ve bunların hepsi çok kısa bir sürede oldu.

Ancak kariyer.net'e baktığınızda filtre ekranı ile sonuç ekranları ayır ayrı açılıyor. Elde ettiğiniz sonuçları beğenmezseniz, tekrar en baştan detaylı aramanızı yenilemelisiniz. Bu gibi durumda da, kariyer.net'in çk sayıda ilana sahip olması bir avantajdan ziyade dezavantaja dönüşüyor.

Bir kullanıcı olarak, 2 siteninde eksiklerini gidererek, çeşitli ve çok sayıda ilanı kolay kullanıcı yüzü ile bize sunmasını diliyorum. Ancak, okunabilir yazıları ve makaleleri ile yenibiris.com'un gönülleri tefh ettiğini de eklemeliyim.

Model- Değmesin Ellerimiz

Ah ne zormuş bitsin demek
Hala severken seni
Dudaklarını öpmemek
Bir yabancı gibi

Bilirsin ayrılık konusunda
İyi değiliz ikimiz de
Bir kıvılcım yeterdi her zaman
Koşup geri dönmemize

Değmesin ellerimiz
Buluşmasın bu gözler
Yine erir gideriz
Unutulur yeminler

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Aşk kokan dudakların
Karşısında direnmeyi de

İşte bir kez daha
Durup karşında
Belki de son defa
Soruyorum sana

Bitti mi hikayemiz?
Bu ne biçim son böyle?
Değmez miydi sevgimiz
Savaşıp direnmeye?

Değmesin ellerimiz
Buluşmasın bu gözler
Yine erir gideriz
Unutulur yeminler

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Kendimize sahip çıkıp
Dünyayla yüzleşmeyi de

____________________________________________________

Sözleri ve melodisi ile artık nereue gidersek gidersek duymaya alıştığımız bir şarkı...
Aslında bildiğim kadarı ile "Adını Feriha Koydum" dizisinde  kullanılmış ve daha sonrasında ünlenmiş, ancak ben dizi sayesinde değil de, kantinde, mağazada, radyoda duymak sayesinde tanıştım. ve küçük kuzenime sorduğumda ( ki kendisi liseye giden bir akıllıdır) hemen bana youtube'dan şarkıyı buldu. İşte o an anladım, yavaş yavaş bizden geçiyor mu ne dedim :) Böylesine güzel bir aşk şarkısını bu kadar geç duymak, gerçekten benden geçiyor olmalı.

Sözlerine baktığım da "Sitem" görüyorum, hem kendisine hem aşığına sitem,  giden ama gitmek istemeyen bir taraf var şarkıda, sadece kalmak için karşı tarafın desteğine ihtiyacı var. Ama tek başına yapamadığı için de, aşığını olabilirliğine inandıramadığı için de kendisine de kızgın. Bu yüzden "biz beceremedik" diyor. Ancak bunları konuşurken, aşığının onun yanında olmayacağından, sitemlerinden güç bulmayacağından ve hikayelerinin ne olursa olsun biteceğinden emin. Çaresiz... O yüzden diyor ki "Değmesin Ellerimiz"... Çünkü bir anlamı yok zaten ne ayrılmayı ne kalmayı biliyoruz, öylesi her şey daha da zor olur....

Yani şarkı sözlerden çok hisleri duyuruyor insana ve herkesin bir zamanlar mutlaka yaşadığı şeyleri fısıldıyor bize...

Klibine gelirsek gerçekten kötü olmuş, özellikle senkronizasyonu şarkı ile çok kötü ancak şarkıya gölge düşüremiyor.

İzlemek için :

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Facebook şifrenizin inatla bilinmesi !

Bu sabah ilginç bir şey oldu....

Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım facebook chatten bana yazdı, bende o sıralarda başka bir şeyle ilgileniyordum. Sonra tekrar yazdı,

-sen kimsin
-aa öylemi
-pardon

şok oldum :O

Kendi kendine ne konuşuyor diye. Eminecim, ne oluyor dedim.
-Sen misin, az önce birisi ben arkadaşıyım dedi de

dedi ve şok oldum. Aynı anda başka bir yerde de facebook hesabım açıktı. Hemen şifremi değiştirdim ancak daha sonradan farkettiğim üzere şifremi değiştirsem bile beni takip eden yine şifremi biliyordu. Kardeşimden öğrendiğim üzere sebebi facebook'un  şifremi unuttum deyince hemen mail atması, benim sapığında büyük ihtimalle mail şifremi bilmesi.

Siz siz olun arkadaşlar bu duruma düşmemek için, facebook şifrenizi değiştirmek istiyorsanız önce mail şifrenizi sonra facebook şifrenizi değiştirin ki sapıklar yeni şifrenizi de ele geçirmesin ...

Nıck nıck nıck!

10 Temmuz 2011 Pazar

Şile'de bir Pazar

Şile.... İstanbul'un güzel kumsallarından birisine ev sahipliği yapıyor. Gerek İstanbul'a yakınlığı gerekse kumu, ferahlığı ve temiz denizi ile bir yaz haftasonunu güzelce geçirmek isteyenlere ev sahipliği yapıyor. Küçük ve sakin koylarının yanında kumla kaplı halk plajıda dolup taşıyor, yaz günlerinde...

Ancak bugünlerde Şile'ye gitmekte de dönmekte ayrı bir dert. Sebebi: Ulaşım...

Bugün Şile'ye gitmeye çok kararlı olduğumuz ve yol problemini aşabileceğimizi umduğumuz için sabah 7.30da Tepeüstünden kalkan 139T numaralı otobüse bindik. Otobüs sabahın bu erken vaktine rağmen oldukça kalabalıktı. Sakin olacağını düşündüğümüz yollarda oldukça çok araba vardı.

Saat 9'a gelirken ulaştık Şile'ye ve gerçekten sokaklar çok kalabalıktı, ve oldukça çokta araba vardı. Genellikle ailelerin yoğun olduğunu da söylemek gerekir. Kalablıktan sıyrılarak kahvaltımızı etmek için plaja inerek, orada bulunan işletmelerden bir tanesine girdik. Sabah 10 gibi ise denize koştuk, deniz inanılmaz kalabalıktı, ve öğlen saatlerine doğru denizde hareket edemeyecek kadar kalabalık oldu.

Şile'nin haftasonun bazı aileler tarafından tercih edilmemesini sebebi, genellikşe 9-10 kişilik gezen erkek gruplarının plajda hemen yanınıza gelip havku sermesiydi. Ancak bu yaz daha farklı işletmeler daha temkinli ve aile yeri olduğunu belirten yerler, sıkı kontrol ile erkek gruplarının ailelerin arasına karışmasını engelliyor. Bu sebeple bu hün diğer seferlere kıyasla oldukça konforlu geçtiği söylenebilir :) Ancak deniz de, bu erkek gruplarından uzakta durma çabasından kurtulamıyorsunuz malesef :( Genel olarak kimseyi rahatsız eden belirgin tipler olmasa da konfor anlayışınıza göre durum rahatsız edici olabiliyor.

Plaj klasiklerinden simitçi, midyeci ve mısırcı her zaman ki gibi seyyar arabaları ile sefer yapıyordu. Ben içlerinden özellikle Simitçinin simitlerini öneririm çünkü gerçekten hem çok sıcak hem de lezzetli :)

Ve heryerde hava kasıp kavururken, sahildeki hava oldukça serindi. Güneş iki de bir bulutların arkasına saklanıyor ve hava birden üşütüyordu. Ancak yinede güneşi gördüğünüz anda ısınıyordunuz. Bulutlu bir havaya rağmen güzelce bronzlaştığımı söyleyebilirim. Ayrıca sezonun yeni yeni canlanması sebebiylede olabilir, deniz oldukça temizce ve şansımıza da durdundu ( Şilenin genel dalgalı halini bilenler ne şanslı olduğumuzu düşünmüştür).

Ve dönüş yolu, belediyenin şileye giden otobanın bir çok! yerinde bir çok! büyük yol çalışmasını yürütmesi sebebiyle yol neredeyse genelde tek şeride inmiş durumda. Her pazar korkunç trafige sahne olan bu yolun daha da kötü olacağını düşündüğümüz için 3:50 deki otobüsü kullandık. Ancak şoför biner binmez yolunkilit olduğunu bu sebeple sahil yolunu kullanacağını söyledi. Eyvah yandık derken daha Şile ışıklarını döndüğümüzde başladı trafik. Önce sofular sonra sahilköy,karakiraz,kılıçlı köyleri üzerinden alemdağdan beri yoluna devam etti otobüs ve çok ta fena olmayan bir yolculukla 6 gibi tepeüstüne varmış olduğunu düşünüyorum çünkü saat 5 gibi biz ömerli'ye yakın hüseyinli köyü civarlarında indik ve arabayla devam ettik.


Sonuç olark Şile'de bir pazar eskisine göre daha konforlu ancak bu yaz, bir gezi düşünüyosanız. Yola hazırlıklı olun ve erken kalkın :)



9 Temmuz 2011 Cumartesi

Lee Min Ho'yu tanıyor gibi olmak!

Bu gün youtube'da dolaşırken koreli bir bayan şarkının videosunu izledim, klipteki erkek oyuncu öncelikle " ayhş ne hoşmuş" dedirtti. Sonrasında 2. düşünce:

" ya bir yerden tanıyorum"

ve çok geçmeden 3. zil hemen çaldı " yok artık lee min ho"...

Mimikleri, duruşu, yürüşü herşeyi okadar tanıdık ve aşinaydı ki nasıl 10 saniye için bile olsa tanıyamadım dedim. İşte o an anladım, çok fazla kore dizisi izlemişim :)

Lee min ho'dan biraz bahsetme gerekirse, Kore'de Boys Over Flowers ( ki benim izlediğim ilk kore dizisi olur) ile ünlü olmuş, koredeki film endüstsi eleştirmenleri tarafında tek filmlik ünlü olarak adlandırılmış 1987 doğumlu genç bir arkadaşımızdır. Daha sonrası çektiği diğer dizilerle de hızını kesmemiş ve film eleştirmenlerini hayal kırıklığına uğratmıştır. Boys Over Flowers'dan öncede film ve dizileri var ancak, ben izlemedim ve genelde de pek izlenmiyorlar. Çok sevilen dizilerinden bazıları

1-Boys over Flowers
2-Personal Taste /Personal Preference
3-City Hunter ( 2011 devam ediyor)

Lee Min Ho, özellikle asyada çok ünlü ve Minoz isimli bir fan klübü bulunuyor, 2008 yılından beri kurulu olduğunu bildiğim bu klüb ile bir çok fan toplantısı gerçekleştiriyor. Türkiye'deki hayranlarınında kendileri adına Minoz Turkey isimli küçük bir klüb yönettiklerini biliyorum. Henüz resmi olarak Minoz'a katılmamış olasa da takip ettiğim kadarı ile gelecek vaad ediyor, belki de Lee Min Ho' ya Türkiye ziyareti gerçekleştirirler.  Eğer sizde kendilerine ulaşmak istiyorsanız

http://www.minozturkey.com/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

Lee Min Ho yu tanıyor gibi hissetmem için başka ne sebebim var, okadar çok dizisini takip ettikten sonra kendimi facebook ve twitter da da onu takip eder buldum. Siz de mi ulaşmak istiyorsunuz o halde...

Facebookta Lee Min Ho /aktor/aktris/yönetmen
Twitter'da ActorLeeMinHo
'dan onu takip edebilirsiniz. Her zaman kendisi yazmıyor, hatta genellikle staff iş başında ama onun yazdıklarını da ayırt edebiliyorsunuz :)

İşte Lee Min Ho' cum bu sebeplerden ötürü seni yolda görüp, " dün ne yaptım cnm, her şey yolunda mı" dersem şaşırma, sen beni tanımasan da beni tanıyorum gibi geliyor :)


2 Temmuzdaki Doğum Gününden kareler (2011)