5 Eylül 2012 Çarşamba

işler, insanlar hangisi ?

Bugün böyle birşeye rastladım ve ne kadar haklı dedim. Sevilmek için yaratılan insan ve kullanılmak için olanlar işler iken, işleri sevip insanları bunlar için kullandığımz için dünya kaosta.

3 Eylül 2012 Pazartesi

DEĞİŞMEK

Bu akşam sıvamadım eve. Aslında uzunca sayılacak bir zamandır böyleyim. Çok aniden harekete geçiyorum. Nasıl giyindim, kapıyı nasıl kitledim bilmiyorum. Yolda bir arkadaşımı aradım, "gel" dedim. Gelmese de yoldaydım ben zaten, o rahatlıkla konuştum. Sesimde hasta ve kötü gibi olduğunda reddetmedi arkadaşım.

Muhabetler sohbet derken gerçeten düşündüğüm bir noktaya geldik. Değişmek mi zor, yoksa değiştiğini fark etmek mi? Eski senin daha iyi olmadığını bildiğinde halde özlemek kötü birşey mi?

Şöyle düşünüyorum kendi hakkımda:

Eskiden ben
    bencildim, vurdumduymazdım
    insanların dediklerini çokta umursamazdım
    kendi kendime yeterdim
    zayıflığımı asla göstermezdim
    her zaman güçlü durur asla pes etmezdim
   önce başkasındaki problemleri görür sonra kendimi eliştirirdim
  ilgi beklerdim ve zorlada olsa istediğim ilgili alırdım

Nasıl oldu, ne oldu bilmiyorum. Şuanda:

    insanların dediklerine çok takılıyorum, üzülüyorum
    yalnız kalamıyor, sürekli birilerine ihtiyaç duyuyorum
    yaptığım şey birine zarar verir diye çok korkuyorum, endişeleniyorum
   kötü hissediyorsam,  (ki bu aralara öyleyim ) herkese göstermek istiyorum
   ortamlarda göze batmamak istiyorum




Böyle yazınca krallıktan ezikliğe bir geçişmiş gibi geldi bana. Allhım artık ben bir ezik miyim!

Neyse kendim ile çok uğraşıyorum bakın yakında SWOT umu bile yapacak kıvama geliyorum. Kendime takmış durumdayım.

Bir yandanda bu değişim, bu yeni hal iyi birşey diyorum. Artık o 19- 20 yaşında asi genç değilsin, hayat seni törpüledi. Buda  içindeki duyguları çıkarttı meydana. Daha çok mutlu oluyorsun mutlu olduğunda ama herşeyin bir bedeli var. Karşılığında üzüldüğünde daha çok üzülüyorsun. Çünkü  duygularını yaşıyorsun, hissediyorsun, gösteriyorsun.


Artık eski sene dönmek mümkün değil çünkü duyguların tadını aldın.

İşte çözmem gereken 2. adım: Acaba yoksa sadece " zaten ben böyle biriydim artık olgunlaştım ve kendimi tanıdım (kendimi kabul ettim ve zorda olsa beğenmesemde olduğum gibi gözüküyorum, yaşıyorum )"




22 Ağustos 2012 Çarşamba

Rich Man, Poor Woman

Evet, biliyorum, bende

"peeeehh, adını bile bu koyuyorlarsa bu asyada iş bitmiştir " dedim
"Hayatta izlemem" dedim
"Çok saçma" dır da dedim ammaaaaaaa

öyle değilmiş :) Çok şirin, içinizi kıpır kıpır yapacak aynı zamanda bir o kadar da hareketli ve heycanlı bir dizi. İş dünyası içinde geçtiği için ben daha da çok sevdim.

Ve dizinin adını "NEXT INNOVATION" olarak değiştiriyorum. Böyle bir isim vermek varken, kimden çıktıysa rich man poor woman tebrikler....



Esas oğlan: Hyuga Tohru  karakterinde Oguri Shun  ( ki sevdik, beğendik artık koreliler okadar itici geliyordu ki tekrar beğendiğim bir star çıktı :) )

Esas kız: Chihiro Sawaki  karakterindeki Ishihara Satomi, başlangıçta çirkin gelsede filmi izledikçe görüyoruz ki gerçekten çok güzelmiş :)

Konuya gelirsek;  esas kızımız üniversiteden yeni mezun oluyordur ( öyle böyle değil Tokyo üniversitesi ) ancak bir çok iş başvurusu yapmasına rağmen hiç bir yere kabul alamaz. Esas oğlan ise tam bir Steve Jobs'tır.  Sıfırdan bir şirket kurmuştur ve çok hırslı, çok zeki çok başarılıdır. Ancak herkes gibi bir kusuru vardır. İsimleri ve yüzleri aklında tutamamaktadır. Ayrıca annesinin onu terk etmiş olması geçmişinde büyük bir yaradır ve büyük bir zaafı haline gelmiştir. Zaten kızımızda bunu kullanarak Hyuganın şirketinde işe başlayacaktır.




Derken derken, kızımız aşık olur, ancak oğlumuzun peşinde olan tek kişi o değildir.  İş dünyasının yalanları, en güvenilen insanların arkadan çevirdikleri dolaplar, aşk, meşk herşey var dizide.

Bence bir şans verin sizde çok seveceksiniz.


Dizi hakkında internette bir şeyler bakarken aşağıdaki görselleri buldum, çok şekerler bence :)



21 Ağustos 2012 Salı

ÖZGÜRLÜK ? HAYATA BAĞLANMAK ? AMAÇ ?

Evet, uzun zamandır bu yazıyı yazmak aklımda ancak bir türlü fırsatını bulamadım. Sonunda...


Konu nereden çıkıyor, neden sorguluyorum, önce bunu paylaşmak isterim. Bakınız. aşağıdaki resimler
Renkli ofis köşem

Ark. Masasından

2 karede ofisten olan fotograflar... Öncelikle benimkilerin hikayesini anlatmak istiyorum.

1. si kitaplı, kepli çim kız:  Bu kız beni temsil ediyor, ben kimdim, nasıl biriydim. Unutmamalıyım, içimdeki heyecanı, çalışma azmini korumalıyım.  Her zaman renkli olmalıyım. Ve şuanda saçları da benim gibi kısa bu çim kızın ama uzayacak, tek yapmam gereken, ihmal etmemek.  Ayrıca saçlarının uzamasını istiyorsam ona bol bol su vermeliyim, ve en az 2 kere güneş alacak bir yere koymalıyım. Bunları yaparken kendime de hatırlatmış oluyorum, öğle yemeğinde dışarı çık, yazın güneşini kaçırma ve teninin güneşten ısınmasına izin ver. Kendini şımart, ne olursa olsun kendine bak, ihmal etme...

2.si çiçekli çakmak: Kendisinin önemli bir arkadaşımdan hacıladım :) Tam benim köşeme göre, renkli renkli dedim. Ama özel bir anlamı var benim için. Eğer o özel anlamdan tamamen vazgeçersem kendisini masamdan kaldıracağım.

3.Mantar:  6lı kutuda aldım bu mantar mumları çok kıymetli bir çok arkadaşıma dağıttım. Onlarında ofis masalarında 1 adet bu mumlardan var. Bu da arkadaşlığımızın bağını ifade ediyor.

Yani aşk, arkadaşlık ve kendim.... hepsini temsilen masamda bir köşe var. Niye derseniz, günümün çoğunu geçirdiğim masamda kendim olabilmek, özgürlüğümü ilan edebilmek ve hayata bağlanabilmek için.


 
Tuğçenin masasındaki mumum :)




Arkadaşımın dediğim mavi soda şişelerine gelirsek, oda kendisine hatırlatmak, hayata bağlı kalmak, birşeyleri biriktirmek için masasında tutuyor bu şişeleri. Gerçi ben çok açıklayamadım şu an o olsaydı gayet güzel anlatırdı amacını. Gerçi benim şüphelerim var, belirli bir sayıdan sonra o şişileri koyacak yer bulamayacağız :) Hadi hayırlısı diyorum :)


13 Ağustos 2012 Pazartesi

İSTANBUL'DA YAĞMURLAR

Yazın geçtiğinin hafiften belirtileri gelmeye başladı... Yağmurlar

Ben ki hiç sevmem yağmurları, soğukları. Ancak bu yaz öyle yakmış ki içimi ilk yağdığı gece sabah 6 ya kadar balkonda oturup tadını çıkardım. İnanılmaz güzeldi... Dinlendirici, arındırıcı,sakinleştirici... kalbimin korlarını söndürücü, tazeleyeci...


Dünkü  yağmur için aynısını diyemeceğim malesef. Pazar günü...

Plazada bizim katta tek başımaydım. Öncelik hleerşey güzeldi, yavaş yavaş çalışıyordum, müzik dinliyordum. İş yerindeki sakinliğin tadı güzeldi. Sonra takırtılar geldi. Anlayadım. Konsantre olmaya çalıştım. 16. katta olduğumuz için herhalde birden bütün camlar benbeyaz oldu. Dışsarıyı göremez oldum, tabiki içerisi de karardı.  Arayıp ışıkları açtırdım. 5 dk olmadı ışıklar gitti. Aradım. Elektrikler kesildi dediler. Tıkırtılar, uğultular, karanlık. Ödüm çatladı.

Tım tım tım.....

Derken yağmur başladı. Bir OH dedim. Korku filminde değiliz. Sadece hava sebebiyleymiş herşey :)
Yağmur bitene kadar usulca çalıştım, sonrasında zaten hava tekrar açtı ve güzelleşti. Yağmur sonrası serinlik ve ışıldayan hava... işte sen paha biçilemezdin.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey

her şey yarım kaldı yine ne tuhaf
aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım...
her şeyde biraz seni bulurum,
nerede olsam aklımdasın biraz..

kimse bilmez, kimse duymaz
bir tek ben bilirim seni sevdiğimi...
bir de sen bilirsin biraz..

kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım...
kuru bir teselli bulurum ben kendi halime.
vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım..
dağılıp giden bir sis halinde...

uzaktan gelir gibi sesin,
sanki hep başka bir alemdesin..
her şeyde biraz seni bulurum...
nerede olsam aklımdasın biraz...

kimse bilmez, kimse duymaz
bir tek ben bilirim seni sevdiğimi...
bir de sen bilirsin biraz..

kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım...
kuru bir teselli bulurum ben kendi halime.
vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım..
dağılıp giden bir sis halinde...
________________

Bence söylenecek pek bir şey yok artık, aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım...
Yarım kalmak ya da bitmek neye göre kime göre.
Benim için yarım kalan  senin için bitmişse, bu durumumun eksikliğini arttırır mı? arttırmalı mı?
Kimse bilmez... Herşey algıdan ve düşüncelerden ibaret bir toz bulutu...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Kötü Karma

En son okuduğum ve herkese tavsiye edeceğim bir kitap...


Öncelikle kitabın ilk özelliği komik olması daha sonrasında tanımlayıcı sıfatlar için: sürükleyici, eğlenceli, düşündürücü 'yü sayabiliriz.

Konusundan biraz bahsetmek gerekirse:

Kim Lange, televizyon dünyasında başarılı bir sunucudur, evli ve çocukludur. Özel hayatında  ise iyi bir eş ve anne olmayı becerememiş, bencil bir kadındır. Derken ölür,  ancak bu ölüm onun için bir son değildir.

Kendisini karınca olarak, kendi evinin bahçesinde bulur... Bundan sonra yaşacağı yüzlerce ölüm ve diriliş hiyakesinde hayatında yaşadıkları ve yaşamadıklarını düşünmek için bolca vakit bulur... Ayrıca kitaptaki diğer ilginç karakter de casanovadır :) O da kişiliği sebebiyle sürekli kötü karma topladığı bir reenkarnasyon paradoksu içerisindedir, eee o kadar kadının kalbini çaldıktan ve kırdıktan sonra, çıkması zor işin içinden :)

İyi karma toplamak, iyi bir insan olmak, hayatın kıymetini bilmek, sevdiklerimizi fark etmek ve değer vermek hakkında başarılı bir roman.

Herkese tavsiye ederim, okuyun ve düşünün!

Not: kitabı okuduktan sonra karıncalara daha çok saygı duyuyorum ve her baktığımda dönüp bir daha bakıyorum.